Maddecilik ve Tabiatçılık Hastalığı

Hayatı boyunca dinsizlikle mücadele etmiş olan Bediüzzaman Said Nursi de, Kuran'ın bir tefsiri olarak hazırladığı Risale-i Nur Külliyati'nda sık sık "maddiyyun ve tabiiyyun taunu"ndan söz etmiştir. Üstad'ın "tabiatçılık yani tabiata tapma ve maddecilik yani sadece maddenin varlığını kabul etme hastalığı" olarak tanımlayabileceğimiz bu ifadesi, dinsizliğin temelini oluşturan materyalizm ve Darwinizm'e dikkat çekmektedir. Bediüzzaman, "maddiyyun ve tabiiyyun" olarak tanımladığı bu dinsiz akımların mantık bozukluklarını çok detaylı olarak açıklamıştır. Bu açıklamalarından biri şöyledir:

“Veyahut Firavunlaşmış maddeci filozoflar gibi, "Kendi kendine oluyorlar. Kendi kendini besliyorlar. Kendilerine lâzım olan her şeyi yaratıyorlar" diye mi düşünüyorlar ki, imandan, kulluktan çekinirler. Demek kendilerini birer yaratıcı zannederler. Halbuki bir tek şeyin yaratıcısının her şeyin yaratıcısı olması gerekir. Demek kibir ve gururları onları son derece ahmaklaştırmış ki bir sineğe, bir mikroba karşı mağlup mutlak bir acizi, her şeye gücü yeten zannederler. Evet, akılları gözlerine sukut etmiş maddeci felsefecilerin hikmetsiz hikmetleri, faydasızlık esasına dayanan felsefelerine göre tesadüfe bağlı olan zerrelerin hareketini, bütün kanunlarına esas oluşturup, ilahi yaratılışa kaynak göstermişlerdir. Sonsuz hikmetlerle süslenmiş yaratılışı, hikmetsiz, manasız, karmakarışık bir şeye dayandırmaları, ne kadar aklın hilafına olduğunu çok az şuuru olan bilebilir. (1)


Bediüzzaman Said Nursi

İnsanların kendilerine bir "ilahlık" vasfı vermeleri son derece anlamsızdır. Nitekim Bediüzzaman da yukarıdaki ifadelerinde bu gerçeğin üzerinde durmaktadır. İnsanın Allah karşısında aciz bir varlık olarak bu kusursuz kainatın varoluşunu "tesadüfler"e bağlamasının, Allah'ın apaçık varlığını inkar etmesinin ne kadar büyük bir nankörlük olduğuna dikkat çekmiştir. Bediüzzaman, başka ifadelerinde ise günümüzde bu tip bir dinsizlik akımının çok yoğun olarak yaşanacağını, bu "dinsizlik dini"nden insanların mutlaka kurtarılması gerektiğini önemle belirtmiştir:

“Materyalist, maddeci felsefesinden çıkan nemrudca bir fikir akımı, ahir zamanda materyalist felsefe aracılığı ile yayılarak kuvvet bulur, Uluhiyeti inkar edecek bir dereceye gelir... Bir sineğe mağlup olan ve bir sineğin kanadını bile yaratmaktan aciz bir insanın ilahlık iddasında bulunması ne derece ahmakça bir maskaralık olduğu malumdur”.

Bediüzzaman'ın da üzerinde durduğu gibi cansız maddelerin kendi kendilerine evreni ve canlılığı yarattıklarına inanmak son derece akıl ve mantık dışıdır. Böyle bir inanca sahip olanların akıl ve muhakeme yeteneğine sahip insanlar olduklarını söylemek mümkün değildir. Nitekim Hz. İbrahim de önceki sayfalarda anlattığımız kıssanın devamında, elleriyle yonttukları putlara tapan kavminin akılsızlığını şöyle ifade etmiştir:

“Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"” (Enbiya Suresi, 66-67)


Materyalist ve evrimci dünya görüşünün oluşturduğu sahte dinler


George Gaylord Simpson
Materyalistlerin en büyük amacı Allah'ı ve dini inkar eden, başıboş insan toplulukları oluşturmak ve hiç kimseye hiçbir şey için hesap vermeyen bir insan modeli meydana getirmektir.

Dolayısıyla maddeci felsefenin kökeninde Allah'ın varlığını inkar eden, her türlü manevi değeri, dürüstlük, kardeşlik, paylaşma, sevgi, barış gibi güzel ahlaka dair her türlü özellği reddeden bir toplum özlemi yatmaktadır. Materyalistler, bu özlemlerini gerçekleştirmek için yapmaları gerekenlerin başında, maddeci anlayışın toplum içinde yaygınlaştırılmasının ve köklü bir şekilde yerleştirilmesinin geldiğini bilmektedirler.

Bu nedenle, günümüzde insanların büyük bir kısmını etkisi altına almış olan materyalizm ve onun sözde bilimsel temeli evrim teorisi, dini kesinlikle kabul etmez. Materyalizm, ancak batıl yani sahte bir dinin varlığını kabul edebilir. Neo-Darwinist akımın önde gelen isimlerinden biri olan George Gaylord Simpson evrimciler tarafından kabul edilebilir olan dini şöyle ifade eder:

“Elbette dini olarak tanımlanan ve dini duygulara dayanan ve hala varlıklarını koruyan bazı inanç sistemleri vardır. Bunların evrimle uyuşmaları kesinlikle söz konusu değildir ve dolayısıyla duygusal etkilerine rağmen, entelektüel olarak savunulmaları mümkün değildir. Ancak duygusal alanda kalmaları şartıyla, ben bunların evrimle bir arada var olabileceklerini savunuyorum. Bir başka deyişle, evrim ve doğru din, birbirleriyle uyuşabilirler.”(2)

Evrimci Simpson özetle doğru dinin, "duygusal alanda kalmak şartıyla" kendi dünya görüşleri ile birlikte sürdürülebileceğini ifade etmektedir. Bu evrimci bilim adamının "doğru din" olarak kastettiği din ise, elbette Allah'ın vahyine dayalı olan hak din değildir. Bu din, gerçekleri ifade etmeyen, insanları sadece duygusal olarak etkileyen, materyalist düşünce doğrultusunda üretilmiş olan "dinsiz" bir dindir. Günümüzde "ben dine inanıyorum" diyen insanların büyük bir çoğunluğu ise aslında farkında olmadan, materyalistlerin "doğru din" olarak kabul ettikleri bu sahte dini yaşamaktadırlar.

Bunların hepsi toplumda din adı altında yaygın olarak yaşanan çarpık inanışlardır. Fakat insanlar genelde düşünmeye pek alışkın olmadıkları için, bu inanışlardaki çarpıklığı da fark edemezler. Bu nedenle hak dini bilen samimi müminlerin, insanları dinsizliğin bu çarpık dinlerine karşı uyarmaları ve onlara Allah'ın kullarına bir hidayet ve rehber olarak indirdiği Kuran'ı ve gerçek dini anlatmaları çok önemli bir sorumluluktur.


DİPNOTLAR

1.Risale-i Nur Külliyati, Sözler, s. 551
2. Phillip E. Johnson, Darwin on Trial, 2.b. Illinois:Intervarsity Press, 1993, s. 128