Dinsizliğin Putlarını Kırmak
Dinsizliğin dini ile mücadelede en etkili yöntem kuşkusuz Kuran'da örnek olarak gösterilen Hz. İbrahim'in metodudur. Hz. İbrahim'in döneminde yaşayan insanlar kendi elleriyle yaptıkları putlara tapıyor ve her konuda bu sahte ilahlarından medet umuyorlardı. (Bilindiği gibi bu, aynı zamanda tarih boyunca pek çok inkarcı kavmin uyguladığı bir yöntemdir.) Hz. İbrahim ise bu insanlara önünde eğildikleri putların hiçbir şeye güç yetiremeyen, tahtadan yapılmış, cansız varlıklar olduğunu hatırlatmış ve onların mantık ve muhakeme bozukluklarını tüm açıklığı ile gözler önüne sermiştir. Önceden de belirttiğimiz gibi, Hz. İbrahim döneminde yaşayan insanlarla günümüz "puta tapıcıları" arasında pek bir fark yoktur. O dönemdeki insanlar nasıl ısrarla tahta heykelleri ilah olarak kabul ediyorlarsa, günümüz dinsizleri de cansız atomları, şuursuz doğayı, tesadüfleri ilah olarak kabul etmektedirler. Şuursuz atomların biraraya gelerek kendi kendilerini kusursuz ve muhteşem bir sistemi oluşturmak üzere organize ettiklerine inanmaktadırlar. Hz. İbrahim'in, kavmini bu sapkın inançlarından kurtarmak, onları "uyandırmak" için başvurduğu yöntem ise Kuran'da şöyle aktarılmaktadır:
“Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?" "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz."”(Enbiya Suresi, 52-54)
"Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım." Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. (Enbiya Suresi, 57-58)
Ayetlerde haber verildiği gibi Hz. İbrahim, babasının ve kavminin gerçekleri göremeyecek kadar körleştiklerini gördüğünde onların taptıkları putlara bir tuzak kurmaya karar vermiştir. Kavmi yanından uzaklaştığında, taptıkları cansız putları kırarak, onların akıllarıyla bulamadıkları açık bir gerçeği kendilerine delille ispatlamıştır: Cansız putların aciz oldukları ve bir şey yaratamayacakları gerçeğini. Putperestler geri dönüp de Hz. İbrahim'e neden putları kırdığını sorduklarında aldıkları cevap ise, içinde bulundukları akılsızlığı gözler önüne sermesi açısından son derece önemlidir:
“Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?" "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."” (Enbiya Suresi, 62-65)
Bu insanların, "andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin" diyerek aslında gerçeğin farkında olduklarını belirtmeleri son derece önemli bir noktadır. Bu kavmin üyelerinin hepsi aslında putların konuşamayacaklarının bilincindedirler. Putlarının hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini, cansız bir varlığa hayat veremeyeceklerini, evrende var olan kusursuz düzeni yaratamayacaklarını çok iyi bilmektedirler. Ancak atalarından devraldıkları dinsizlik mirası yüzünden ve Allah'ın varlığını inkar etmek için bu cansız varlıkları ilah kabul etmişlerdir.
Günümüzde evrimciler ve materyalistler de tamamen buna benzer bir zihniyeti taşırlar. Bugün hangi evrimciye sorsanız samimi olarak düşündüğünde canlılığın tesadüflerle oluşamayacak kadar karmaşık ve kusursuz olduğunu anlayacaktır. Bunun yanında aynı bilim adamları evrenin bir başlangıcı olması gerektiğini, yani ezeli ve ebedi olamayacağını da onaylayacaklardır. Ancak söz konusu kişiler, bunu itiraf etmelerine rağmen, son derece bağnaz bir tutum sergilemeye devam ederler. Aynı Hz. İbrahim döneminde yaşayan putperestler gibi kendi sahte ilahlarını bırakıp Allah'a inanmalarının imkansız olduğunu dile getirirler. Evrimcilerin ve materyalistlerin atalarının dinine ne kadar körü körüne bağlı olduklarını anlamak için günümüz evrimcilerinden birkaçının bu yöndeki itirafını görmek yeterlidir. Örneğin Harvard Üniversitesi'nden evrimci ve materyalist genetikçi Richard Lewontin kendisinin ve diğer materyalistlerin önyargılı ve bağnaz tutumlarını şöyle ifade etmiştir:
“Bizim materyalizme olan bir inancımız var, 'a priori' (önceden kabul edilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kuralları değil. Aksine, materyalizme olan a priori bağlılığımız nedeniyle, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemlerini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru olduğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin veremeyiz.”
Ünlü İngiliz zoolog ve evrimci D.M.S. Watson ise, evrimcilerin ellerinde evrimin gerçekleştiğine dair delilleri olmamasına rağmen neden hala bu teoriyi savunduklarını şöyle açıklamıştır:
“Evrim teorisinin yaygın kabul gören bir teori olmasının nedeni bu teoriyi ispatlayacak yeterli delilin var olması değil, ancak diğer alternatifin yani doğaüstü yaratılışın tümüyle kabul edilemez olmasıdır.”
Ünlü İngiliz bilim adamı Chandra Wickramasinghe de Allah'ın inkar edilmesi için insanların beyinlerinin nasıl yıkandığını şöyle açıklamıştır:
“Bir bilim adamı olarak aldığım eğitim boyunca, bilimin herhangi bir bilinçli yaratılış kavramı ile uyuşamayacağına dair çok güçlü bir beyin yıkamaya tabi tutuldum. Bu kavrama karşı şiddetle tavır alınması gerekiyordu. Ama şu anda, Tanrı'ya inanmayı gerektiren açıklamaya karşı olarak öne sürülebilecek hiçbir argüman bulamıyorum…”
Yukarıda örnekleri verilen evrimci bilim adamlarının, doğru olmadığını bildikleri halde sadece Allah'ı inkar edebilmek için evrim teorisine ve materyalizme inandıkları kendi sözleriyle ortaya çıkmaktadır. Ve bu kişiler günümüzün önde gelen materyalist evrimcilerinden sadece birkaçıdır. Bu insanlara verilebilecek cevap ise, Kuran'da bildirilen, Hz. İbrahim'in kendi kavmine verdiği cevaptır. Hz. İbrahim'in akıldan yoksun kavmine verdiği karşılık, onları sarsıcı ve akla davet edici şekildedir:
“Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"” (Enbiya Suresi, 66-67)
Hz. İbrahim nasıl putperestlerin putlarını kırarak ve dinsizliğin tüm dayanaklarını ortadan kaldırarak onların acizliğini ortaya koyduysa, günümüzdeki inananların da dinsizlerin ilah edindiği madde putunu kırarak dinsizliği etkisiz hale getirmeleri gerekmektedir. Bu putların kırılmasında uygulanacak yöntem ise, kısaca şöyle maddelendirilebilir:
a- Dinsiz akımların ideolojilerini ve savundukları fikri çok iyi tanımak
Her insanın, manevi değerleri tahrip edecek faaliyetler içinde olan dinsiz akımları çok iyi tanıması, onların ideolojilerini, hangi konuda hangi fikri savunduklarını iyi bilmesi son derece önemlidir. Çünkü ancak bu yolla söz konusu çevrelerin mantık bozuklukları, sapkınlıkları, devlete ve millete zarar verecek düşünceleri, bilime ve akla aykırı yönleri deşifre edilebilir. Ve bunun sonucunda bu dinsiz ideolojilerin ne kadar zayıf temellere dayandıkları, tutarsızlıkları gözler önüne serilebilir. Ayrıca dinsiz ideolojileri yakından tanıyan vicdan sahibi kişiler, bunların devlete ve millete verebilecekleri olası zararları önceden tahmin edebilir, bu sayede gerekli önlemlerin alınması için devlete destek ve yardımcı olacak bir faaliyet içine girebilirler.
b- Materyalizmin ve evrim teorisinin geçersizliklerinin bilimsel delilleri ile ortaya konması
Günümüzde dinsizliğin en tehlikeli ve en yaygın dini materyalizmdir. Materyalizmi diğer dinsiz fikirlerden farklı kılan ve daha etkili olmasına neden olan bir unsur da, "bilimsel bir kılıf" içinde sunulmasıdır. Bu nedenle putperestlik ilkellik olarak adlandırılırken, materyalizm ve evrim teorisi, -putperestlikten bir farkları olmamasına rağmen- sahte bir "bilimsel saygınlık" kazanmışlardır. Dolayısıyla materyalizmin ve evrim teorisinin aslında bilimle ve akılla çelişen fikirler olduğunun ortaya çıkarılması ve bunun insanlara anlatılması son derece önemlidir.
Evrim teorisinin iddialarının tek tek ele alınarak, tüm delillerinin aslında sahte olduklarının veya bu delillerin insanlara çarpıtılarak sunulduklarının anlatılması son derece önemlidir. Bunu yaparken en son buluşların, bilim dünyasındaki gelişmelerin an an takip edilmesi, dünyanın dört bir yanında evrim konusunda ortaya atılan iddiaların hiç atlanmadan bilimsel olarak çürütülmesi, her konuda çok bol delil sunulması gereklidir. Ayrıca bir noktayı daha belirtmekte yarar vardır: Aslında evrim teorisinin delil olarak öne sürdüğü birkaç konu vardır ve bunlar da daha en baştan çürütülmüştür. Ama evrimciler bunları sürekli bilimsel terimlerle süsleyerek, farklı kişilerin kalemlerinden veya ağızlarından, "bilimsel" bir kisve altında aktardıkları için, yeni yeni deliller sunuyor gibi görünürler. Oysa halk açısından anlaşılmaz ifadelerle, bol Latince kelimelerle, sayfalarca yazdıkları gerçeklerin özüne bakıldığında, bilimsel yönde hiçbir delil sunmadıkları anlaşılır.
Ne yazık ki bugün dünya insanlarının büyük çoğunluğu Darwinizm'in ne denli asılsız bir iddia olduğunu görememekte ve bu teoriyi bilimsel bir gerçek sanmaktadır. Dolayısıyla, önemli bir başka hizmet de, insanların bilgilendirilmesi ve bu tehlikeye karşı uyarılmasıdır. Takdir edileceği gibi, bu hizmet ciddi bir çaba gerektirir. Herkes elinden geleni yapmalı, bu tarihi sorumluluğun ağırlığını olabildiğince yüklenmelidir.
c- Kuran'da bildirilen gerçek dinin anlatılması
Materyalist çevreler halka kendi ideolojilerini telkin ederlerken, dine karşı saldırgan bir tutum sergilerler. Ancak bu çevrelerin dine saldırırken kullandıkları malzemeler, ya tahrif edilmiş eski dinler ya da müslümanlık adı altında yaşanan, içine türlü hurafeler katıldığı için özünden tamamen uzaklaşmış bazı anlayışlardır. Oysa gerçek müslümanlık, bu çevrelerin hedef aldıkları tutucu din anlayışından tamamen farklıdır. Bu nedenle hurafelerle dolu dine karşı olarak, Kuran'da bildirilen gerçek dinin insanlara çok etkili ve yaygın bir şekilde anlatılması gerekir. Kuran, içinde hiçbir çelişki bulunmayan ve Allah katından indirilmiş bir kitaptır. Bu gerçeğin delillerinin açıkça ortaya konmasının yanısıra, Kuran'da bildirilen ayetlerin ve anlatılan olayların insanlara aktarılmaları da son derece önemlidir.
Bediüzzaman Said Nursi de "maddiyyun ve tabiiyyun felsefeleri" ile mücadelede en etkili yolun Kuran'ın hakikatlerini anlatmak olduğunu çok defa belirtmiştir:
“…Beşinci olarak: şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan dinsizliğe, anarşistliğe, maddeciliğe karşı yalnız tek bir çare var: O da Kur'an'ın hakikatlerine sarılmaktır. Yoksa koca Çin'i, az bir zamanda komünistliğe çeviren bela, siyasi, maddi kuvvetler ile susmaz. Onu yalnızca Kur'an gerçekleri susturabilir.”
Görüldüğü gibi Bediüzzaman'ın, dinsizliğin getireceği tehlikelere karşı sunduğu çözüm, Kuran ahlakının yaşanması ve yaşatılmasıdır. Ayrıca Bediüzzaman'ın dinsizliğin neden olduğu anarşi ve devlet düşmanlığının nasıl yenilebileceği ile ilgili sözlerinden bazıları da şöyledir:
“Sarsılmaz bir iman isteyen ve dinsiz anarşistliğe karşı kırılmaz bir kılınç arayanlar, Büyük alamete (Kur'an'a) müracaat etsinler.” (Şualar, 599)
“Çünkü masonluk, komünistlik, dinsizlik doğrudan doğruya anarşistliği doğuruyor. Ve bu dehşetli duruma karşı ancak ve ancak Kuran Gerçekleri etrafında İttihad-ı İslam dayanabilir…” (Beyanat ve Tenvirler, s.21)
d- Allah'ın varlığının delillerinin anlatılması
Aklını ve vicdanını kullanan bir insan için Allah'ın varlığı çok açıktır. Allah yarattığı her varlıkta sonsuz ilminin, aklının, gücünün delillerini insanlara göstermektedir. Ancak kimi insanlar yıllarca Allah'ı inkar etmeye yönelik bir telkin alırlar. Çoğu insan da bu konuda kuşku içindedir. Dolayısıyla bu insanlara Allah'ın varlığının delillerini göstermek gerekir. Bu insanların sahip oldukları önyargıları ve bağnaz tutumu kırmak için onlara, Allah'ın varlığına dair deliller göstermek, her varlığı tek tek inceleyerek, bunların en küçük bir parçasının dahi tesadüfen meydana gelemeyeceğini açıklamak gerekir. Hem yazılı, hem de görsel yöntemler kullanarak bu konuda çok kapsamlı bir faaliyet yürütülmesi müslümanlar üzerine düşen büyük bir görevdir.
Apaçık gerçekleri göremeyecek kadar manevi yönden aciz hale gelen insanlar, ancak ciddi bir çabayla bulundukları gaflet uykusundan uyandırılabilirler. Allah'ın varlığını ve çevresinde gördüğü kusursuz sistemlerin tek başlarına, tesadüfler sonucunda oluşamayacağı gerçeğini kavrayan bir insan için ise, dinsizlik tehlikesi artık ortadan kalkmış olur. Çünkü Allah'a iman eden bir insan O'na karşı sorumlu olduğunu ve bundan sonraki hayatını O'nun rızası için yaşaması gerektiğini de kavrar.
Nitekim Allah Kuran'ın birçok ayetinde insanları yarattığı varlıklar üzerinde düşünmeye ve bu varlıklardan ibret almaya çağırmaktadır:
“Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) diriliş de böyledir.” (Kaf Suresi, 6-11)
İşte bu nedenle, "dinsizliğin dini" ile mücadelede en etkili yöntemlerden biri de insanların çevrelerindeki iman hakikatlerini, Allah'ın varlığının ve yüceliğinin delillerini görebilmelerini sağlamaktır. Allah Kuran'da "Rabbinin nimetini durmaksızın anlat"(Duha Suresi, 11) diye emretmektedir. Müslümanların da Allah'ın insanlar için yaratmış olduğu tüm nimetleri, içinde bulundukları çağın en etkili tebliğ yöntemlerini kullanarak, insanlara durmaksızın anlatmaları gerekmektedir.
e- Kuran ahlakı yaşandığında nasıl bir hayat olacağını açıklamak
Allah Kuran'da insanlara güzel ahlakı, adaleti, sevgi, şefkat ve merhameti, fedakarlığı, sabrı, diğer insanların çıkarını kendi çıkarlarının üzerinde tutmayı, devlete saygı, sevgi ve itaati, barış ve güvenliği sağlamayı, insanların arasını düzeltmeyi, fakir ve zavallıları koruyup kollamayı, çalışkanlığı, Allah rızası için hizmet etmeyi emreder. Bu özelliklerin hakim olduğu bir milletin nasıl bir üstünlüğe, refah ve huzur ortamına sahip olacağı ise açıktır.
İnsanların büyük bir çoğunluğu Kuran'da bildirilen gerçek dini tanımadıkları için, onlara dinin insanlara sunduğu güzelliklerin anlatılması, asıl dini yaşamanın kolay ve insanın yaratılışına en uygun hayat olduğunun gösterilmesi gerekir. Böylece insanlar tüm dünyada yaşanan sorunların çözümünün Kuran'da olduğunu da göreceklerdir. Allah bir ayetinde Kuran'ın indiriliş amacını şöyle bildirir:
“..Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl Suresi, 89)
f- Vicdanlı insanların birlik olmaları
Dinsizlikle mücadele konusunda müslümanların çaba harcamaları, tüm imkanlarını birleştirerek, devleti ve milleti elbirliği ile bu tehlikeden korumaları son derece önemlidir. Her insan bu fikri mücadelede ne kadar çok hizmet ederse, dinsizliğin yeryüzünden silinmesi ve böylece "yeryüzünde fitne kalmaması" da o kadar hızlı olacaktır.
Birlik (tesanüd), imanlı insanlara hem maddi hem de manevi bir kazanç sağlar. Allah müminlere bir çok ayetinde birlik içinde davranmalarını ve aralarında çekişmemelerini emreder:
“Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)
Allah, bir başka ayetinde de müminlere eğer aralarında çekişirlerse yeryüzünde fesat oluşacağını bildirir:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah'ın dinini inkar eden, toplumları helaka sürükleyen zalim kişilere karşı şerefli bir mücadele imkanı varken, Müslümanlar'ın birbirleriyle çekişmelerinin, hayırlı faaliyetlerine engel olmalarının Allah katında çok büyük bir sorumluluğu olabilir.
Müminlerin birbirlerine yardımcı olmalarının yanısıra, birbirlerinin hizmetlerini teşvik etmeleri, güzel bir hizmette bulunanı takdir etmeleri de gerekir. İmanlı insanların kardeşlik duyguları içinde, birbirlerine destek olmaları gerektiğine Bediüzzaman da bir çok kereler dikkat çekmiştir. Üstad'ın bu sözlerinden biri şöyledir:
“Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız. İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı, "Ancak inananlar kardeştir" (Hucurat Suresi, 10) kutsal kalesinin içerisine giriniz, korununuz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malumdur ki iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir tartıda, iki dağ birbirine karşı tartılırsa, bir küçük taş dengelerini bozup, onlarla oynayabilir. Birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve düşmanca taraf tutmanızdan kuvvetiniz hiçe iner. Az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Sosyal hayatla alakanız varsa, 'Mümin mümin için sağlam bir binanın birbirine kuvvet veren taşları gibidir' yüksek prensibini, hayat prensibi yapınız. Dünya sefilliğinden ve ahiret sıkıntısından kurtulunuz.”
Bediüzzaman Said Nursi'nin dinsizlikle mücadelede gösterdiği yol
![]() |
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur'un bir çok yerinde dinsizlikle mücadele konusunda inananlara yol göstermiştir. Bir sözünde ise yukarıda değindiğimiz konularla ilgili olarak şöyle demiştir.
“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı san'at, marifet, ittifak silahıyla mücadele edeceğiz...”
Said Nursi'nin bu sözleri insanların dinsizliğe karşı mücadelesinin ne şekilde olacağını anlamak açısından çok önemlidir. Bediüzzaman yukarıdaki sözünde üç tehlikeye dikkat çekmektedir: Cehalet, zaruret ve ihtilaf...
İlk tehlikeye karşı, yani cehalete karşı halkın bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. Yaşadığımız toplumda insanların büyük çoğunluğu dindardır, Allah'a ve dine inanır. Ancak yine büyük çoğunluğu dinin ve manevi değerlerin karşısında yer alan tehlikelerin farkında değildir. Örneğin "hem dindarım hem de evrime inanıyorum" diyebilecek kadar evrim teorisinin içeriğinden ve hedeflerinden habersiz olanlar vardır. Ya da reenkarnasyon gibi batıl inançlara inanan ve bunu İslam'la uyumlu sanan kimseler bulunmaktadır. Bu sebeple bu konudaki cehaletin, yani bilgi eksikliğinin hızla ortadan kaldırılması şarttır.
Bediüzzaman'ın dikkat çektiği ikinci tehlike ise zarurettir. İnsanlara, iman dışındaki düşünce ve yaşam tarzları birer "zaruret" gibi sunulmaktadır. Örneğin evrim teorisi bugün önde gelen yayınlarda, birçok televizyon kanalında, kitaplarda, okullarda bir zorunluluk gibi öğretilmekte ve hiçbir alternatifi yokmuş gibi sunulmaktadır. Bediüzzaman'ın belirttiği gibi evrim teorisinin kabulü tehlikeli bir zarurete oturtulmuştur. Hatta bu zaruret "evrim bilimdir" aldatmacasıyla perçinleştirilmeye çalışılmaktadır. Ve halk evrimi reddettiğinde sanki bilimi reddediyormuş gibi algılanmaktadır. Evrimci ve materyalist çevrelerin oluşturduğu bu zarurete karşı, bu tehlikeli fikir akımının bilimsel geçersizliğinin anlatılması son derece önemlidir. Bu da evrim teorisinin ve materyalist felsefenin zararlarını ve geçersizliğini anlatan yayınları, kitapları, çalışmaları halka karşılık beklemeden ulaştırmakla mümkün olabilir.
Said-i Nursi'nin son olarak dikkat çektiği ihtilaf tehlikesi bugün de mevcuttur. Bugün dünyada insanlar arasında birçok konu ihtilaflıdır. Çoğu zaman fikir birliğine varılamamakta ve pek çok konu tartışmalara, çatışmalara dönüşmektedir. Oysa aklın ve vicdanın yolu birdir. Bu nedenle bu ihtilafın getireceği kargaşa ve kaos tehlikesine karşı doğrular çok açık bir şekilde ve bilimsel delillerle ortaya konmalıdır. Canlılığın kökeni konusunda da bu yol kullanılmalı, gerçekler tüm açıklığı ile anlatılmalıdır. Bu yolla halkın yanısıra kuşku içinde olan bir çok materyalist ve evrimci de vicdanlarına başvurarak, gerçeğe ve doğru yola yönelme imkanı bulacaktır.
Bediüzzaman, bu üç tehlikeye karşı önlem alırken gözönünde bulundurulması gereken konuları da sözlerinde vurgulamaktadır. Bu konuların ilki sanattır. İnsanların dinsizliğin diniyle yapacakları mücadelede sanat çok önemli bir yer tutmaktadır. Burada "sanat" kelimesiyle pek çok şey kastedilmiştir. Allah'ın çevremizdeki sanatının tüm güzelliğiyle anlatılması en önemli konulardan biridir. Ayrıca her türlü yazılı eserde kullanılan resimlerle, dildeki açıklık ve sadelikle, baskı kalitesiyle dindar insanların üstün sanat anlayışını ortaya koymak da son derece önemlidir. Bunun yanında sözlü anlatımdaki hikmet de sanatın bir türüdür. Seçilen kelimeler, kullanılan örnekler, anlatımdaki çarpıcılık ve etkileyicilik karşıda bırakılacak etki açısından çok önemlidir. Evrim teorisi gibi sözde bilimsel bir konuyu anlatırken son derece karmaşık bir anlatım yolu benimseyen evrimcilerin aksine, anlatımdaki sadelik insanların gerçekleri anlamasına çok büyük bir kolaylık sağlayacaktır.
Üstad'ın dikkat çektiği marifetli anlatım da, Allah'a samimi kalple iman eden insanların belirgin bir vasfıdır. Bu samimiyet ve dürüstlük, onların anlatımlarına çok açık bir şekilde yansır. Ayrıca anlatılacak konuların aciliyete göre belirlenmesi, yine aciliyetli konuları halka ulaştırma yolları ve şekilleri tesbit edilmesi, hep vicdanlı insanlara has birer marifettir.
Üstad'ın gösterdiği son yöntem olan ittifak ise, milletimizin refahını ve güvenliğini isteyen herkesin yerine getirmesi gereken bir vazifedir. İnananların Allah'ın varlığını inkar eden ve manevi değerlere karşı savaş açan kişilere karşı birbirlerine destek olmaları son derece önemlidir. Bu birliği bozmak için yapılacak her türlü girişim de etkinin azalmasına neden olacaktır. Eğer bir müslüman, "Darwinizm zaten bitmiştir" veya "Darwinizm'i çürütmeye çalışmaya ne gerek var" diyerek bu yönde yürütülen fikri mücadeleyi olumsuz yönde eleştirirse, aslında farkında olmadan bu mücadele içinde ihtilaf meydana getirmiş olur. Halbuki samimi insanların, devletimizin ve milletimizin refahını düşünenlerin, Darwinizm'in ve komünizmin son zerresi de yok olana kadar fikri zeminde mücadeleye devam etmeleri gerekmektedir. Çünkü Darwinizm henüz tam anlamıyla tükenmemiştir.
Evrimciler yalnızca büyük bir panik içinde son çırpınışlarını göstermektedirler, ama yapılacak daha çok iş vardır. Bu nedenledir ki bu tehlikenin bir daha oluşum göstermeyecek şekilde kökünün kazınması ve tüm insanlığın kanına giren bu zehirin akıtılması son derece önemlidir ve çok büyük bir aciliyet arz etmektedir. Bu çarpık inançların dünya üzerinden silindiğini ancak, terörün, anarşinin, din ve devlet düşmanlığının, zulmün durması ile anlayabiliriz. Bugün masum insanlar katlediliyorsa, devletin şerefli askerine, polisine teröristler tarafından silah çekiliyorsa, dünyanın dört bir yanında zulüm hüküm sürüyorsa bu, materyalizmin ve Darwinizm'in henüz son bulmadığının ve bu ideolojinin taraftarlarının hala eylemlerini sürdürdüklerinin göstergesidir.
Bu durumda vicdanlı insanların üzerine düşen görev bellidir. Allah, Kuran'da "fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar…" (Enfal Suresi, 39) dinsizliğin dini ile mücadele etmeyi emretmiştir.